Turkuvaz

Turkuvaz
Selenge nehri

29 Mart 2014 Cumartesi

SELAM DARAĞACI




Yolumu gözledin her seher-ahşam,
Selam, darağacı... Aleyküm selam!
Ecelle ölmeye doğulmamışam...
Selam, darağacı... Aleyküm selam!

O hansı milletdir, taleyi sırdır?
Yüz adla bölündü... Yene de birdir.
Meni huzuruna bu derd getirdir,
Selam darağacı... Aleyküm selam!

Hezer'i, Baykal'ı, Aral'ı gördüm,
Gördüm can üstedir, yaralı gördüm.
Tanrı'nı bendeden aralı gördüm,
Selam, darağacı... Aleyküm selam!

Çarhı ters fırlanır felek garının,
Turan kölkesinde budaglarının,
Rengi bayrağımda yarpaglarının
Selam, darağacı... Aleyküm selam!

Evvelin ahırı, sonun evveli,
Buymuş, bilmemişem bunu men deli.
Gorhum yoh, ne olsun boyun göy deli,
Selam, darağacı... Aleyküm selam!

Eli yağmalanan, bölünen, bölen,
Çayları guruyan, gölleri ölen.
Hag-hesap çekmeye gelen menem, men.
Selam, darağacı... Aleyküm selam!

Danış, Emir Teymur, bu son neydi be?..
Boynumda ağ kefen, dilimde tövbe.
Dersini ters bilen, menimdi növbe,
Selam, darağacı... Aleyküm selam!

Seni men ekmişem... Mene sen genim,
Seni suvarmağa halaldır ganım.
Yarpağın reng alsın ganımdan menim.
Selam, darağacı... Aleyküm selam!

Ey darın ağacı. Kimden kemem... Kem?
Ya seni yendirrem, ya sene yennem,
Ya da budağında yarpağa dönnem.
Selam, darağacı... Aleyküm selam!

Kırgız'am, Özbek'em, Kazak, Türkmen'em,
Başkırd'am, Kerkük'em, ele görk menem,
Senin gözlediyin garip Türk menem,
Selam, darağacı... Aleyküm selam!

Gabul et, növbeti gurbanın menem,
Menim canın sende; bil, canın menem,
Ele gurrelenme... Her yanın menem,
Selam, darağacı... Aleyküm selam!

Rüstem Behrudi (Semerkand 1989)

25 Mart 2014 Salı

DÜŞ!




Kızıl mavi düşler yaşıyorum. Sakin ama coşkun! Sakin ama coşarak...
Kızıl bir tufan gibiyim. Tozu dumanı dağıtarak......
Dingin bir mavi gibiyim. Sükut içinde dolaşan...
Kızılım dünyaya isyan bayrağı diken..
Maviyi sükuneti aşılıyan..
Bir düş'üm gerçekle zahir arasında...
Bir düş'üm..
Düş!
.......

Selenge

21 Mart 2014 Cuma

NEVRUZ ATESİ



NEVRUZ ATEŞİ

Beşbin yil geçmişten kopan yildirim,
Karanligi söker Nevruz ateşi.
Urumçi, Semerkant, Karabag, Kirim,
Tüm Turanda çakar Nevruz ateşi...

Karlarin gevşeyip eridigi gün
Yaylayi çimen bürüdügü gün
Tohuma hayat yürüdügü gün
Bahar yeli kokar Nevruz ateşi.

Alevini Türk ruhundan alarak
Eritecek zayif yeri bularak
Ergenekon daglarini delerek
Hürriyete çikar Nevruz ateşi.

Töreler soyumun milli tapusu
Töresiz dagilir Türkün yapisi
Destanlar devrinin masal kapisi
Bizi sarip çeker Nevruz ateşi.

Öz malidir kendini Türk görenin
Gönlünü Türk birligine verenin
Türk tugunu zirvesine Turanin
Alevlerle diker, Nevruz ateşi.

Destandir, söylenir ozan dillerde,
Umut işigidir esir illerde
Beşbin yil geçmişi, Türk gönüllerde,
Nakiş nakiş dokur, Nevruz ateşi.

Teselli edelim gönlü ezigi,
Bilelim Nevruzda feyli bozugu,
Satilmiş haini kahpe tuzagi,
Toy dügünle yakar Nevruz ateşi.

Yansin dört yanda, ateşler yansin,
Davullar çalinsin, halaylar dönsün,
Ayrilik, ihanet ateşi sönsün,
Yurda birlik eker, Nevruz ateşi.

İlhan Esen

19 Mart 2014 Çarşamba

BELCİVAN



BELCİVAN

FERYADIM BOĞSUN DÜNYA'NIN BÜTÜN VARLIĞINI;

ÜMİDİM SON İPİNİ DE KOPARIP ATSIN!

GAZAPTAN TİTREYEN GENÇ BİR YİĞİDİN
DOLMUŞ MERMİLER SİNESİNE TAŞ GİBİ,
DAĞLARDA ÖZGÜRLÜK DİYE GEZEN BİR GEYİĞİN
MATEMLER İNMİŞ KARA GÖZLERİNE.

DERYALAR, DALGALAR TİTRETEN BİR YİĞİT,
YEDİĞİ DARBELERİN KAHRINDAN YIKILIP KALMIŞ,
KURTULUŞ YILDIZI SANKİ HİÇLİĞE KARIŞMIŞ
SENİN SON CANINI DA DÜŞMANLAR ALMIŞ.

MARMARA BOYLARI, EDİRNE YOLU
ÇATALCA OVASI, BOĞAZ GEÇ İD t,
KARPAT DAĞLARI, TRABLUS ÇÖLLER!
GÜZEL SELÂNİK'İN ŞİRİN BAHÇELERİ.

ŞEHİTLERİN YÜZÜNE DAMLAYAN NURLAR,
BİZİ KAN AĞLATTI BU KARA HABER.

BERLİN SOKAKLARI YİĞİDİN BİRİNİ
DOPDOLU KOYNUNA ALIP SARDI,
TİFLİS'İN HAVALARI DA BİR KURTARICI YİĞİDİ
KARA KANLARA BOYAYIP TOPRAĞA SALDI.

TARİHİN RENGİNİ KANLARLA KARARTIP DOLDURAN
EN SON ÜMİDİMİZİ DE KANA BOYADI O BELCİVAN!

AH NASIL UĞURSUZ ZAMANLAR GELMİŞ,
FERYADIM DÜNYA'NIN VARLIĞINI BOĞUP ÖLDÜRSÜN,
KAPKARA BAHTINA ŞEYTANLAR GÜLSÜN!


Özbek Şairi Çulpan'ın
Enver Paşa'nın şehâdeti üzerine yazdığı şiir



18 Mart 2014 Salı

ALPARSLAN




Torunlarım dört yana kol kol, gitsin;
Malazgirt'ten İstanbul’a yol gitsin!
Gelip sana çarpan gücü yavaştan
Anlamazsa haritadan sil, gitsin!
 
Şehitlerim Tanrı’ya al al, gitsin
Yaralıma su verene bal gitsin!
 
Taçlarını bir şey sanan gururlar
Tahtlı gelip taçlı gelip kul gitsin
Fakat harb bu: kalmak da var ölmek de;
Esir olup kalmaktansa öl gitsin!
 
Şehitlerim uçmağa al al gitsin
Yaralıma su verene bal gitsin!
 
Çekilmiş gibi davran merkezde;
İki yanda sağ yürüsün sol gitsin!
Olsa da son saatin son dakikası
Senden aman dileyeni sal gitsin!
 
Şehitlerim Allah’a al al gitsin
Yaralıma su verene bal gitsin!
 
Ve gönlünden kopup bize bir yaprak
Bir tomurcuk gönderene gül gitsin
Düğünlerde tadı gelsin barisin
Kızlarıma duvak gitsin tel gitsin!
 
Şehitlerim Huzura al al gitsin!
Yaralıma su verene bal gitsin!

ARİF NİHAT ASYA

17 Mart 2014 Pazartesi

TOY OLUR! ..



Kün Vakti Kuday verdi, yerle göğün arası, 
Tengri Kut Mete Han’dan oymağ öze toy olur! .. 
Çakımlar donatırken, Kara Budun karası, 
Kürşat’ta İlteriş’te kanım töze toy olur! .. 
Gök girsin kızıl çıksın; ölüm bize toy olur! 
-------------------
Bengüsu çağlar bulağ görünende ay-peri, 
Görküne usum kaçar, ışıtırken gökleri... 
Doğanda ucaltan gün, muştu verir tan yeri 
Kökbörü uluyanda, Oğuz ize toy olur! 
Gök girsin kızıl çıksın; ölüm bize toy olur! 
--------------------

Kün Vakti Kuday verdi, yerle göğün arası, 
Tengri Kut Mete Han’dan oymağ öze toy olur! .. 
Çakımlar donatırken, Kara Budun karası, 
Kürşat’ta İlteriş’te kanım töze toy olur! .. 
Gök girsin kızıl çıksın; ölüm bize toy olur! 
-------------------
Bengüsu çağlar bulağ görünende ay-peri, 
Görküne usum kaçar, ışıtırken gökleri... 
Doğanda ucaltan gün, muştu verir tan yeri 
Kökbörü uluyanda, Oğuz ize toy olur! 
Gök girsin kızıl çıksın; ölüm bize toy olur! 
---------------------
Şadlarım, tiğinlerim, bağır basıp belende, 
Dururken yığıncağa, bir araya gelende... 
Kımızla gökçen kızlar, belleğimi çelende, 
Acunu aydınlatan günüm kıza toy olur! .. 
Gök girsin kızıl çıksın; ölüm bize toy olur! 
-----------------------
Koç erler, buğra beğler, pusatlanıp binimden, 
Savrula yağı-çaşıt, od sırmalı kinimden... 
Varanda tapıncağa, ürksün albız tinimden 
Yalvacın buyruğunda, üreğ köze toy olur! 
Gök girsin kızıl çıksın; ölüm bize toy olur! 
-----------------------
Albastı obruğunda, ocağımın eşiği, 
Kuşanır umay-ayzıt, balalarım beşiği... 
Susanda ozanlarım, tünce saklı keşiği, 
Ad adlar Dedem Korkut, kopuz söze toy olur! 
Gök girsin kızıl çıksın; ölüm bize toy olur! 
-------------------------
Karındaş Seyhun, Ceyhun, Aral Göl’de barışıp, 
Kadırgan, Ural-Altay, mavi gökle yarışıp, 
Ne vakit kısraklarım, uçmağ içre varışıp, 
Çıkanda Oğuz Kağan, otağ dize toy olur... 
Gök girsin kızıl çıksın; ölüm bize toy olur! 
-------------------------
Han kurdum boy boylayıp, oba oba beğlerim, 
Başı gök yazıtlarım, kutlu betiğ eğlerim, 
Anka’yı baykaraya, baysungura yeğlerim, 
Tiyanşan Doruğu’nda, kömen kuza toy olur! 
Gök girsin kızıl çıksın; ölüm bize toy olur! 
--------------------------
Uruğum suyurgayıp, yabgulara yerince, 
Tutuşur cirit, tepüğ, güreş, oksak erince... 
İl tutan Kağan-Katun, Ötügen’e girince, 
Ötügen arkış arkış, toynak toza toy olur! 
Gök girsin kızıl çıksın; ölüm bize toy olur! 
----------------------------
Okrarken bidev atlar, börü başlı tuğunla, 
Kutsanır tunçtan ordu, utku ardı buğunla... 
Kamlarım uğurlarken, göçenleri yuğunla, 
Yay, sadağ, kargı, kalgan; vuruş uza toy olur! .. 
Gök girsin kızıl çıksın; ölüm bize toy olur! 
----------------------------
Katığım Alp-Er Tunga, tuzsuz kuru aşıma, 
Uldızlar Kaşgarlı’dan, aktulgalı başıma... 
Yüzüncü gize erdim, on bin yıllık yaşıma, 
Kök tutan balballarda erkim gize toy olur! 
Gök girsin kızıl çıksın; ölüm bize toy olur!


Hakan İlhan KURT

YENE O BAĞ OLAYDI

Yine O Bağ Olaydı


 
Yene o bağ olaydı, yene yığışarak siz
O bağa köçeydiniz.
Biz de muradımızca felekden kam alaydık,
Size konşu olaydık.
Yene o bağ olaydı, seni tez-tez göreydim,
Keleme söz vereydim.
Her gün bir yeni neğme, her gün bir yeni ilham,
Yazaydım seher ahşam.
Arzuya bah sevgilim, tellerinden incemi ?
Söyle üreyincemi ?

Yene o bağ olaydı, yene size geleydik,
Danışaydık, güleydik.
Ürkek bahışlarınla, ruhumu dindireydin,
Meni sevindireydin.
Gizli söhbet açaydık, ruhun ehtiyacından,
Kardaşından, bacından.
Çekinerek çoh zaman söhbeti deyişeydin,
Menimle eyişeydin.
Yene bir vuraydı, kelbimiz gizli-gizli,
Sen ey esmer benizli.

Bu yaz bir başka yazdır, bu yaz daha da hoşdur,
Vay o qelbe ki, boşdur!
Her üfüqde bir heves, her bucakda bir umud,
İnsanlar daha me’sud.
Duyğular daha ince, fikirler daha derin,
Ürekler daha serin.
İnsanların vükarı, telebi daha yüksek,
Yolumuzdan daş, kesek,
Temizlenmiş bir az da. Ellerin keyfi sazdır,
Bu yaz, bir başka yazdır!

Yene o bağ olaydı, yene o kumlu sahil,
Sular öteydi dil-dil.
Saçın kimi kıvrılan, dalğalara dalaydım,
Dalıb ilham alaydım.
Endamını hevesle, kucaklarken dalğalar,
Kelbimde kasırğalar,
Fırtınalar coşaydı, kıskanclıklar doğaydı,
Meni hırsım boğaydı.
Cumub alaydım seni dalğaların elinden,
Yapışaydım belinden.
Heyalımız üzeydi, sevda denizlerinde,
Lepeler üzerinde,
İlhamımın yelkeni, zerrin saçın olaydı,
Sular hırçın olaydı.


Bu ne gözel şeirdir, bu ne gözel menzere,
Gelin bazen Hezer'e.
Çıhalım Buzovnada kiçik kayalıklara,
Seyre dalım bir ara...
Geceler sayrışarken, ulduzlar lale kimi,
İşıklar jale kimi.
Çilenib dağılarken etrafa damla-damla,
En yahın bir adamla.
Ne gözeldir dinlemek suların neğmesini,
Tebietin sesini!
Ne gözeldir dolaşmak, isti yay fesilleri,
Bu serin sahilleri!

Ne gözeldir seherler bizim böyük ruhumuz,
Aşıb-daşan duyğumuz.
Şeklindeki sulara, baharak lezzet almak,
Bu mavi şe’re dalmak.
Dalğalar kimi kalhmak, dalğalar kimi enmek,
Be’zen hürküb çekinmek.
Her dalğa bir kişneyen beyaz yallı at kimi,
Bizim bu heyat kimi!

Yene o bağ olaydı sevdalar ölkesinde,
O söyüd kölgesinde.
İnci kumlar üstünde yene verib baş-başa,
Yayı vuraydık başa.
Günlerimiz keçeydi kızğın ferehler kimi,
Dolu kedehler kimi.
Yarpaklar arasından uzadarak elini,
Ohşayarak telini.

Geceler darayaydı saçlarını ay gözel!
Sen gözelsen, ay gözel?
Ellerinde elllerim, gözlerinde gözlerim...
Asılaydı sözlerim.
Könlünün kulağından bir kızıl tana kimi,
Güneş doğana kimi.
Bu yaz dostlarım bir az behtever olacaklar,
Can-ciyer olacaklar.
Bir az da uzaklara açacaklar yelkeni,
Ruh yeni, höyat yeni...
Çıhacaklar göyleri aşarak döne-döne,
Buludların fövküne.
Uçacaklar sabaha, uçacaklar yarına,
Efir boşluklarına.
Vahtile bir kölge tek hür yaşamak isteyen,
Bu insan oğlu bilsen.
Azadlık ölkesinde daha şad olacakdır,
Dünya dad alacakdır.

Yene o bağ olaydı, yen yığışarak siz,
O bağa köçeydiniz.
Biz de muradımızca felekden kam alaydık,
Size konşu olaydık.
Yene o bağ olaydı, seni tez-tez göreydim.
Keleme söz vereydim.
Her gün bir yeni neğme, her gün bir yeni ilham,
Yazaydım seher-ahşam.
Arzuya bah, sevgilim, tellerinden incemi?
Söyle, üreyincemi? 

Mikail Müşfik

ANSAM ŞAYET ADINI

Ansam Şayet Adını



Ve gök yürür üstüme, alnım dağ yamaçları;
Yağmur tutan kayalar, kam ateşlerine ram...
Göğsümü kamçılarken bozkırın boz saçları,
Bir çeri edâsıyla kurtlar kuşlar atlanır.
En kâdim cevşenimi doludizgin kuşansam;
Şâyet adını ansam, yer ve gök pusatlanır.


Düşerim ve kalkarım, dizlerim kandil kandil;
En sâbık hûruçlarda, od yağar toprağıma...
Tuğumun saçağına bağladığım her menzil,
Kokuna yaslanınca âniden kanatlanır.
Sarılsam kılıncıma, yayıma, mızrağıma;
Adını ansam şâyet, yer ve gök pusatlanır.


Dolarım dizgin dizgin, gem ezdiren yeminde;
Esrik afşar inadım, şahdamarımda ergin...
Hangi gece renginde, hangi cengin ceminde
Gökçe kızlar, şîr erler, vâkitli muratlanır?
Yere diz vurup dursam, boylu boyunca sergin;
Ansam şâyet adını, yer ve gök pusatlanır.


Yaylak avuçlarımda tavafın akça telek;
Her göçün tamtamları, hazırlar eyerimi.
Salınsam koyaklara, ansızın yel-yepelek
Bulut hâzan üstüne öbek öbek katlanır.
Nedir nicedir bilmem nâzarında yerimi;
Adını şâyet ansam, yer ve gök pusatlanır.


Zırhım yedi kat boğum, bir bıldırcın koruğu;
Âşk, çalı gölgesinde kınaya durmuş palaz...
Besmeleme bürünsem, yüce dağlar doruğu,
Yazı-yaban ve düzlük nârıma heyhâtlanır.
Mirasyedi değilim, nasırlarım al alaz;
Şâyet ansam adını, yer ve gök pusatlanır.


Hakan İlhan Kurt - Gaziantep
1 Ekim 2011

16 Mart 2014 Pazar

ER BİTİĞ'İ

Er Bitiğ'i

Er Mektubu


Ben kara budundan
Yalapar oğlu Yınalcık,
Bu kırkıncı sorağım önümde yedisi;
İtil kumsalında
Bir salkım söğüt dibine oturmuşum,
Yorgun, argın bir kösük deme tutturmuşum;
Şakağım seyrimekte,
Üreğim göynümekte;
Duy beni Almıla !..

Selenge gözlerin usuma döküldükçe
Kekremsi, buruk,
Koruk alıç tadında bir özlem
Genzime bükülür;
Bilirsen, Alıç ağacı
En erken çiçek açar da
En geç yemelik olur,
Son kar eriyenden ilk kara değin
Anca tavını bulur;
Bizim sevimiz de haçan
Öyle Almıla !...



Varım, yoğum sensin,
Azım, çokluğum,
Kış, bahar, yaz, payız
Ilgar tokluğum,
Kılıncım, kalkanım,
Sadakta okum,
Tezenem de sensin,
Kopuzum da sen,
Telengim, yarlığım,
Alın yazgım sen,
Ben değilim burda böyle höyküren
Sensin Almıla !..

Ağır yerin tamgası,
Aysar düşlerimin güleç uması,
At sürende hep önümde kömeğin,
Sankim ele geçmez alkım halkası;
Gözlerim kamaşmakta,
Dilim uyuşmakta
Ne yapsam n’eylesem usumdan çıkmırsan,
Yere göğe sığmırsan Almıla !..



Uturgur Yapgusu’na Kağan buyruğu
Yerine ulaşanda, süyegim ağaracak;
Kunuk-sup öğreşkesi ulak saldığım
Salkım saçak tarazlı bulutlardan
Öncü sepkenle saçlarına düşeceğim,
Adımı kazanıp karşına geçeceğim,
Yumuşluğum sen olacaksın Almıla !..

Alabol’da üç gün, üç gece
Düğün, dernek yomlu toy kuracağım;
Çekelez kürkünden görümlükle
Kapınıza varacağım,
Evdeşim olacaksın anla !..
Bu tin bu tende kaldığınca
Umay bakışlarına gözgü duracağım,
Hep seni yansıtacağım Almıla !..

Karangu balası ülkerim !..
Ayçam, ıldızım, tizi güneşim !..
Özleminde yitmeme izin verme !..
Bilirem, danışmadı diye kızgınsın,
Öfke buzlarını erit sevginle
Er bitiğim içine doğsun, oku !..
Yalanım varsa
Görklü Tengri’den ölmemi dile !..

And’olsun seni sevirem,
İnan çok sevirem,
Bekle beni Almıla !..

YUSUF BİLGE



MAVİNİN TÜRKÜSÜ

Mavinin Türküsü

Bana, -sen yoksun, sen öldün- diyorlar.
Bu kör acuna inat yedi iklimdeyim,
İşte ellerini tutuyorum yaşanmamış bir çağın, 
Ben güneşi kıskandıran gerçeğim

Dayanılmaz ağrılar çekiyorum hey!
mavi düş
Masallarda da olsa bir gün çıkıp geleceğim
Bir sevgi büyütüyorum içimde tomur tomur 
Gün görmemiş şiirlere gebeyim

Gerilmiş bir yayım korkulardan azâde;
En amansız savaşlara gireceğim.
Bu coşkun ozanları ben öğütledim böyle, 
Nerede hasret kokan bir türkü varsa içindeyim.

Tutsak kızların avuçlarına yağıyorum her güz
Bir Kafkasya’dayım bir Çin’deyim
Gök bıçaklar sapladım karanlığın karnına
Sürüsü yitmiş çobanların izindeyim

İçim içime sığmıyor, maytaplardan deliyim;
Bir bayrak dalgalansa yüceden;
“Hadi” dese birisi
Peşindeyim, vallahi peşindeyim.

Dilaver Cebeci

MAVİ AÇIMI

Başlarken....
Mavinin Türküsü

Mavi.. Açığı koyusu hepsi su gibi duru, su gibi coşkun..
Huzurun rengi, dinginliğin yansımasıdır Mavi...

Mavi ışıkla dans ederken açılır, koyulaşır...
Ruhun yansıması...

Selenge gibi duru, Selenge gibi coşkun mavilere....

                                                     Selenge....